OSMAN ERGÜN

OSMAN ERGÜN
Adı bana verilen, Çanakkale Şehidi BENDERLİ Osman Bey'in torunu, Kalburcu'lu Vargel Ustası Sıtkı ERGÜN ve TÖNGEK İbrahim Bey'in Kızı Şerif Emine Hanım'ın oğlu olarak 14 Ağustos 1944'te Hereke'de doğdum. İlk ve ortaokulu Hereke'de, sanat okulu tekstil bölümünü de Sultanahmet'de bitirdim. Gübre ve Seramik fabrikalarindan sonra 30 yıl esnaflık yaparak emekli oldum. Hereke Yıldızspor, Baçspor ve Balıkesir Karagücü takımlarında 12 yıl futbol oynadım. Yıldızspor başkanlığı yaptım. 18 Ocak 1963'te başlayan sevgi dolu bir beraberlikten sonra 27 Mayıs 1967'de Selanikli Hüseyin ERBAĞ ve Emine Hanım'ın kızları Mualla Erbağ Hanım ile evlendim. 3 mayıs 1968'de Ertan, 23 Temmuz 1971'de Özkan ve 3 Mart 1984'te Ayşegül'ümüzle bütünleştik. Şirin Hereke'mizi yorumlarken, diğer yorumcu dostlarimi da tebrik ediyorum. İŞTE BENİM HEREKEM;


Antik çağlarda GOT-SİT-AMAZON ve AS’ların egemen olduğu Nikomedia ile Konstantinapolis arasında yer alan, Marmara Denizi'nin (Propontis) doğudaki uzantısı İzmit Körfezi'nin (Ancarion) kuzeyinde yer alan HARAKAS isimli bir köy...
Sahilden yamaçlarına kadar ulu ağaçlardan oluşan ormanı, güçsüzlerin güçlülerden kaçıp kurtulmalarına olanak sağlamaktadır.
Kartaca’lı Hannibal’ın da bu şekilde Roma Donanmasını atlatıp dağı aşarak son nefesini vereceği Gebze’ye ulaştığını savunan Tarihçiler vardır..
  
Kuzeybatısındaki Ambarlıdere’nin suyu, dağın dibinde oluşan ULUPINAR’ın taşması ile birleşir ve güçlenerek (Bentler Deresi) denize ulaşır. Her canlısının bulunmaz olduğu o yere..
Arap Kale'sinin altında E-5 kemeraltından çıkan (TULUMBA) KISIKKAYA kaynağı ve deresi de kasabanın önemli suyudur.

 HEREKE KALESİ
Konstantinapolis'e adını veren Büyük Konstantin'in hasta olan annesi Helen şifa bulması için adını alan HELENAPOLİS'e (Yalova) getirilir. Bir gün askerleri ile Harakas'a gelir ve çok beğenir. Bu nedenle oğlu ona iki dere arasındaki bir tepe üzerine ŞATO yaptırır. (321)
*
Miladın başlarında Roma İmparatoru Büyük Konstantin İran seferinde hastalanır. Bugünün Yalova Termal Kaplıcaları olan HELENEPOLİS teki tedavisi olumsuzlaşınca, daha önce annesi HELEN için yaptırdığı HARAKAS’taki şatoya getirilir. Ancak 22 Mayıs 337 günü burada ölür. Kale Bentler Deresi ile Kemhane tarafındaki Kamışlı Dere aresındaki tepeye yapılmıştır. 
Helen Şatosu, Bizans İmparatoru HERAKLİUS tarafından 627 yılında etrafına SUR yaptırılarak KALE konumuna getirilir. Kale Haçlı Ordularının Anadolu’daki ilk mola yeri olmuştur.

Yıllar sonra Orta Asya kuraklığından kaçan Oğuzların KAYI Boyu ulaştıkları Söğüt’te, Ertuğrul Gazi’nin Beyliğinden Osman Bey’in İmparatorluğuna ulaşacaktır. Oğlu Orhan Gazi’nin gözü Konstantinapolis’tedir. Onu kıskaca almak için yaptığı önemli planlardan birisi de Harakas’ın zapt edilmesidir. İlyas Bey ve Emir Ali Bey’i görevlendirir. İlyas Bey askerleri ile Küllük ve Mağara Burnu arasında görüntü vererek Bizanslıları meşgul ederken, Ali Bey 1327’nin bir Temmuz gecesi Hersek’ten sallarla geçerek Kale’ye saldırır. O arada gözüne gelen ok ile yaralanır. ‘ Bir başa bir göz yeter, çift gözle kaçmaktansa tek gözle zafere gitmek bizler içindir’ narası yiğitlerine güç verecektir. Öğleye doğru Kale düşürülür.
Yiğitlerden biri Kale burcunda öğle Ezanı okurken, Paşanın oğlu DEMİRTAŞ Bey kendi tasarımı olan ilk Türk bayrağını kale direğine çekmektedir. Fetihten sonra bölgeye asker ve sivil yerleştirilmez. Rum halk vergiye bağlanmıştır.
1402’de Yıldırım Beyazıt’ın Ankara Savaşı yenilgisinden sonra oluşan bocalama devrinde Rum halkın isyanı ve Kaleyi işgali görülür. Ancak devleti toparlayan I. Mahmet (Çelebi), Timurtaş olan adı Demirtaş'a çevrilen Paşa’nın oğlu Umur Bey’i Harakas’a gönderir. Rumlar karşılık vermeden kaçarlar. (1419)

Harakas (Charax) Bizans dilinde, kazıklardan yapılan çitle çevrili yer anlamındadır. Osmanlıların Tuna boylarında ‘PALANKA’ isimli savunma yerleri de bunun benzeridir. Kazıklarla (Hereklerle) yapılan hisar anlamından esinlenerek kasabaya Hereke denildiğini ve sahip olduğu Granit taşından ismini aldığını iddia edenler olmuştur. Ama 1450 yılına kadarki Osmanlı arşivinin Bursa ve Edirne Saraylarının yanarak yok olması sebebiyle kesin bilgiler kaybolmuştur. Benim kanımca; Umur Bey’in askerlerinin çoğunluğu Kayı boyunun Hereke Oymağı’na mensup HEREKELÜ’lerdir.(Kayı Boyu 283 Oymaktan oluşmuştur) Onları aileleriyle birlikte kasabaya yerleştirir. Hereke Oymağı’nın ismi, yeni köylerinin ismi olmuştur.

Kalleşlik yapmadıklarına inanılan 72 Rum'un Hereke'de kalmalarına izin verilir. Balıkçılık uzmanı olan gayrimüslimler Aşağı Mahallede (Yalı) iken, Yörük Hereke Türkleri Yukarı Mahelleye konuşlanmışlardır. Yalıdaki zeytin-kiraz-üzüm bağları da Türklere pay edilir. Hereke yeni ismiyle Üsküdar Sancağı’na bağlı, İstanbul’un balık-zeytin-üzüm ve kiraz üreticisi bir karakol görevini 19. asıra kadar sürdürecektir.

1946 yılında içişleri bakanlığının beyanına göre yurdumuzda İzmir, Bursa, Trakya,Konya,Sivas ve Tokat'ta Hereke oymağının yaşadığı 15 ayrı köy ve mahalle isimleri vardır.
 Kayı Boyu Yörüklerinin Kalburcu ve Gökçe Oymaklarının yerleştirilmesi ile komşu köy de Kalburcu ismini almıştır. Hereke, Yarımca, Derince gibi.. Yurdumuzda 10 adet Kalburcu isimli köy vardır. Kalburcu’nun fethinde şehit düşen askerlerin mezarları ve onların BAYRAKÇI-BORAZANCISI için yapılan özel mezar (BAYRAK DEDE) köyün yerlilerinin onur kaynağı olmuştur.

 Yokluk yıllarında kırmızı bir bezle olsa dahi bayrak yerine Abanozdan mamul direğinde dalgalanan bir bayrak hep olmuştur. Definecilerin defalarca alt-üst ettikleri bu tarihi emaneti korumakta zorlanılmaktadır.
Hereke’nin delikanlısı Tonto Ali ve Kalburculu Molla Bekir, İmam Salih ve Benderlioğlu Ali Osman Çanakkale’ye verilen armağan olmuşlardır. (1915)


1523 yılında Yalıdaki azınlık sayısı 72 iken zamanla hepsi Hereke'yi terkeder. 1845 kayıtlarında Hereke'deki 175 hanenin hepsi Türk ailesi olup nam'ları şöyleydi; Arıt, Kalafatçı, Avcı, Semerci, Horoz, Sarı, Kuru, Koskos, Demirci, Çakmak, Çürük, Molla, Kocabekir, Fakı, İkiz, Yamuk, Çoban, Şaşdım, Kumlalı, Yemenici, Keçili, Cebeci, Gençosman, Kuleli, Kaşlı, Erikli, Yetim, Kasap, Öksüz, Nalbant, Kanca, Çakır, Bekar, Lüleci, Yetim, Onsekiz, Cilveci, Kurt, Berber, Gamsız, Emir, Bayram ve Dilsiz Ailelerinden sonra Hereke’ye gelenler, 1878 Rus Savaşı’ndan sonra Batı’dan ve Kırım’dan, 1912 Rus Savaşı’ndan sonra Doğu illerinden göçle gelen ailelerdir.

Aşağı ve Yukarı Mahalleden oluşan Hereke'nin tek muhtarı köydeydi. 1948'de Belediye kurulup, BUCAK merkezi Yalıda kurulunca, Yukarı Mahalle, Hacı Akif ve Agah ATAÇ Mahalleleri 3 ayrı muhtarlık olarak yapılandı. İşgüzar insanlar marifetiyle Agah Bey'in ATAÇ olan soyadı ATEŞ , Yukarı Mahallenin adı da YUKARI HEREKE oluverdi. Bu gerçekleri bilmeyen veya bilmemezlikten gelenler, AŞAĞI ve YUKARI diye isimlendirerek koca bir bütünü ikiye ayırmak istemişlerse de hakikatinde HEREKE'nin bir olduğunu TARİH bilmektedir.

Kadıköy-Haydarpaşa-Eminönü-Dolmabahçe ve Bebek rıhtımları İtalyanlarca Hereke Taşı’ndan inşa edilmiştir.
Osmanlılar fethettikleri Bizans yerleşim hatlarını hiç benzemeyen isimlerle değiştirmiştir. Kostantinapolis’i İstanbul, Nicomedia’yı İzmit yaptıkları gibi, Harakas’ı da HEREKE yapmışlardır. (1419 sonrası)

 Osmanlı Ordusu doğu seferlerine çıktığında, gün bitimi mola vermekteydi. Maltepe, Gebze, Hereke ve Derince, Menzil adı verilen bu yerlerdi. Menzillerdeki ihtiyaç gruplarına da Menzilhane denilirdi.
 Hereke'nin tüm arsaları Fatih'in emrindeki Kutbettin Çelebi vakfına bağlıydı. Vakıfa bağlı İzmit eşrafından Muhyeddin Çelebi de Hereke'de iskele, kervansaray, fırın, değirmen ve mescit yaptırdı.
 Mescit imamının maaşını, eşraftan İbrahim Çelebi Değirmeni'nin gelirinden karşılıyordu.
 1509'daki Büyük Marmara Depreminde, İstanbul'da 117, Gebze'de 4, İzmit'te 3, Karamürsel'de 2 cami yıkıldığında, Hereke'de Bizanslılardan kalan sahil yalılarının ve kale surlarının yıkılıp, Cami minaresinden hiç bahsedilmemesinden anlaşılacağı üzere; Hereke'deki mescidin minaresiz olduğu (cami konumunda olmadığı) anlaşılmalıdır.
 Ancak; Evliya Çelebi'nin 1630 yılında Hereke'den bahsederken, ''Tavşancıl bağlarını geçip, bir tepede durduk. Deveböğürten Yokuşu'ndan (Bağdat Yolu'nun halk tarafından 'Yolcu Yolu' diye adlandırılan kısmı) inerek kapısı kuzeye bakan, surlarının büyük kısmı yıkık şatoya vardığımızda altımızda şırıl şırıl akan bir derenin yanında ulu bir çınarın gölgelediği beyaz minareli minik bir cami görünüyor.'' tanımlamasından ve 20.08.1535 Gebze arşivindeki kaydından dolayı, Hereke camisinin gerçek yapım tarihini belirlemekteyiz.
 Bugün Merkez Camii olarak anons edilen caminin olması gereken adını boş bırakıyorum.
 Abdülmecit Han'ın 1860'da, II. Abdülhamit Han'ın 1908'de restore ettirdikleri caminin ahşap şadırvanı 1930'da betonlaşmadan önce 1924 yılında dekovil yolu içinde olduğu için kapı önünden yana alınmıştır.
 2000 yılında ise musalla önünü daralttığı gerekçesiyle kaldırılarak, belediye hurdalığına atılmıştır!
 1960 sonlarında ilave yapılan tarihi mabedimiz derneğinin kısıtlı, halkımızın özverili desteğiyle hizmete devam etmektedir.


HEREKEYE KANAT GERENLER

1843 de Barutçu başı OHANNES ve BEGOS DADYAN Kardeşler İzmit’te Çuha Fabrikası kurarlar. Bu arada Kazasker Rıza Paşa’nın iznini alarak artan malzeme ile Hereke’ye de bir fabrika kazandırırlar. Hoca AVANES Bey fabrikanın ilk müdürüyken Pamuklu ve İpekli 75 tezgâh çalışmaktadır.
Fabrikanın ilk imalatları el tezgâhlarında dokunan ipekliler ve Çuhanedeki el dokuması çuhalar olmuştur.
Halı dokumacılığına 1890 yılında Sivas ve Gördes’ten getirilen ustalarla başlanmıştır. Kırım’dan göç eden Tatar kızlarına ilaveten 30 Rum kızı da seçilerek dokuyucu olarak eğitilmişlerdir.

1860 çarkla çalışan tezgâhlarla yünlü dokumanın başladığı yıldır. Ulupınar’dan arklarla gelen hızlı su, tren yolu üzerindeki köprüden geçirilip, yukarıdan düşürülür ve çarkın dönmesi sağlanır. Kale dibindeki UN Değirmeni’nde olduğu gibi. Elektrik tirübününü çalıştıran kömür, iskeleye yanaşan motorlardan alınıp dekovillere konarak iskeleden-Ulupınar’a uzanan raylar üzerinde güçlü işçilerce taşınırdı. İstanbul'daki Anadolu Hisarı İskelesi 1820'de ahşap olarak yapıldıktan sonra 1905'de betona dönüştürülmüştür. Oysa 1843'de fabrika ile beraber yapılan ve bugün de kullanılan Hereke İskelesi Türkiye'nin ilk beton iskelesidir. 
 
O yıllarda yerleşim yeri, tren yolu altında, sahil boyundadır. Müdür evi, ilkokul altında olmak üzere, memur evleri sıralanmıştır. Çamlıbahçe, Kemhane ve Cami karşısına ahşap koğuşlar yapılmıştır. Bekâr evi ve Fabrika Hamamı Kemhane’de, Kubbeli Hamam-Fırın-PTT ve çarşı dükkânları sahilde inşa edilmiştir. Fabrikayı; köşkün yanındaki Feshane, derenin batısındaki beton ve çamlı bahçedeki iki ahşap halı imalathanesi ile Çuhane, kale batısındaki Kemha imalathaneleri oluşturmaktadır.
Kırım-Ukrayna ve Romanya’nın kaybedilmesiyle orada öksüz kalan çocuklar Hereke’ye getirilir. Tahsil görmeleri için 1898’de ilkokul yapılır. DARÜLEYTAM denilen yetimler yurdu onların evi olmuştur.  Doğu Cephesinde öksüz kalan çocuklar da 1914 yılında bunlara ilave edilecektir.


Kemhane Mahallesi’ndeki imalathanede ‘Kemha’ adı verilen ‘döşemelik’ ipekli kumaş 1849 yılında dokunmaya başlanınca pamukludan vazgeçilerek çuha tezgahları Zeytinburnu fabrikasına gönderilmiştir.
Şehitlerimizin emaneti olan bu gençler zamanı gelince fabrika müdürü tarafından toplu düğünlerle evlendirilir. Kız erkek hepsi fabrikanın doğal işçileri olmuştur. Saltanatın sonunu, Cumhuriyet’in doğuşunu yaşayan, MEKTEPLİ olarak isimlendirilen; yerli halkın köylerinde sindiği işgal yıllarında bütün zorlukları göğüsleyenler ‘Onlar’ olmuştur. 1888’de Hacı Akif Bey’in müdürlüğe başlaması ile fabrika ilk defa kâr etmeye başlayacaktır.


1894’de Alman İmparatoru II. Willheim’in ziyareti için , projesi İtalyan mimar Raimaondo tarafından yapılan ve Yıldız Sarayı Marangozhanesinde Rococo stilinde hazırlanan köşk bir gecede iskele yanına monte edilir. Misafirhane ve deniz lokantası köşke ilave edilmiştir.

Birinci Dünya Savaşı’nda; önce İngiliz sonra Yunan işgali Hereke’ye de bulaşır. Mudanya Antlaşması sonrası İstanbul’u teslim alacak 3. Kolordu KIŞLADÜZÜ’nde konuşlanır. 15 Ekim 1922 günü, daha önce ilkokulumuzu karargâh yapan Yunan Komutanı, Ali Rüştü Naili Paşa’ya kasabayı teslim eder. Bugüne kadar kutlanmayan o gün Hereke’mizin KURTULUŞ GÜNÜ’ dür.



Savaş sonrası Gazi Mustafa Kemal 17 Ocak 1923 günü İzmit’ten Tuzla’ya kadar halkı selamlar. Bu gezide sadece bir yerde trenden iner, halkla kaynaşır, kasabanın yemeğini yer ve köşkte dinlenir. Cumhuriyete kanat gereceğinden emin olduğu yeni kumaş fabrikası’nın Ambarlıdere’de yapılması için yaverlerine kesin emir verir. Bugünün yöneticilerinin özelleştirme adı altında beş paraya hizmet dışı bıraktıkları, dünya piyasalarında İngiliz kumaşları ile yıllarca rekabet eden Fabrikamız’dır bu.
Fabrika’mızın yapımını üslenen Almanlar, gereken su deposunun yerini bahane ederek tarihi Helen Şato’sunu yıkarlar.
Yeni Fabrika’nın Müdürü 1925’te 10 yıl süreyle Reşat Bey’dir. Cumhuriyet’in ilk mühendislerinin başında olan bu gözü pek genç, günün şartlarını zorlayarak Fabrika’yı mükemmelleştirir. İzmit’teki Fabrika’dan alınan tirbünü, tren yolundan kaydırarak Hereke’ye getiren VEİS Ağa’yı mükâfatlandırır. Daha sonra gittiği Anadolu Fabrikaları’nı da restore etmiştir. Soyadı kanunu çıktığında ‘yanlışları düzelten’ anlamı ile kendisine Atatürk tarafından ‘Eğriboz’ soyadı verilir. Bu olay TRT 2’de CUMHURİYETE KANAT GERENLER Belgeselinde ikinci sırada anılmıştır.
1946’da yeni planlama ile tren yolu altındaki yerleşim binaları yıkılarak, yalı bağlarına müdür evi, memur ve usta lojmanları, işçi barakaları inşa edilir. Fabrikamızın meşhur borusu, işçilerimizin uyanış, hazırlık ve iş başı zamanlarını, öğle tatili ve paydos saatine göre çalmaktadır. Cenaze kalkışlarında ve bilhassa Atamızın cenazesi Yavuz Zırhlısı ile Hereke açıklarından geçerken dakikalarca çaldırılmıştır.
1948’e kadar Tavşancıl Bucak merkezi iken, bu yıl Mehmet Birol başkanlığında kurulan BELEDİYE ile Jandarmadan, Polis Teşkilatına geçilmiştir.
1953 de hizmete giren Ankara-İstanbul Karayolu, kasabanın canlılığını arttırır. Yukarı Hereke yolu da buna eklenince fabrikanın işçi taşımacılığı başlar. 1954 yılında Ortaokul açılır. Derince, Yarımca, Tavşancıl’dan öğrenci kabul eden, değerli öğretmenlerin hizmet verdiği okulun ilk müdürü MUHARREM TEKDAL, 1 numaralı ilk talebesi de HACER CESUR olur.
Aynı yıl Fahri Üstündağ, Şükrü Özdemir ve Ayhan Sengü ortaklığı ile kurulan Günlük İstiklal Gazetesi 1963’e kadar hizmet vermek üzere basın hayatına başlar.

Sırrı Erdoğan’ın Şirin Hereke Gazozhanesi açılmıştır. O yıllarda Hereke’de 13 terzi, 10 ayakkabıcı, 8 berber, 6 kahvehane, 4’ü içkili 6 lokanta, 2 deniz hamamı, 2 hamam, 3 yazlık-1 kışlık 4 sinema, 3 fırın vardı.

Balıkçı Cevdet ve Sefer istasyon arkasında, Halim Bey de kendi dükkânında en güzel balıkları satarlardı. Gazeteci Abdürrahim Buyruk tam bir beyefendi idi. Demokratların yasakladığı Mehmet Birol’un bakkaliyesi anında kavrulan kahvesi ile çarşının en düzenlisiydi.

Hasan Balkan’ın zücaciye dükkânından hoparlör ile çarşıya verilen sanat müziği yaz akşamlarının güzelliğiydi. Deli Abdullah ve Hayrettin Usta’nın pastaneleri gençlerin buluşma yeriydi. İlkokulun karşısındaki küçük dükkânlarında 'Kazıkçı Salim Amca' ve eşi Güllü Teyze kuruyemişçilik yaparken, Halim Bey’in tahtalı ve Ziya-Zeki Bora kardeşlerin gençlik kahvehaneleri çarşının en renkli mekânlarıydı. 1940’lı yıllarda Hoşgörler’in kahvesinde iki bilardo olduğunu bugünler ile kıyaslayabilir misiniz? Kaya Yasakcı’nın babası Hilmi Bey’in Gaz dükkânında oluşan kuyrukları, o günleri yaşayanlar unutabilir mi? Kese kâğıdı yaparak yaşlılığını geçiren ve Atamızın Hereke ziyaretinde kendisiyle tanıştığı SAKALLI ABDULLAH DEDE gibi çok renkli bir insanı unutabilir misiniz?
Hereke sosyal yaşamını fotoğraflayan İbrahim Alpak, Şevket Amca ve Ahmet Dalgıç’ı unutmak mümkün müdür?
Fabrika kapısında iki metrelik boyu ile Yoklamacılık (puantör) yapan işyerinin kahyası Ali Efendi’yi hatırlatmak isterim.
Eşraftan (Halıhane Şefi) Kaptan İsmail Efendi’nin büyük oğlu Niyazi Arıkan doğuştan sağır ve dilsizdi. Çocuk yaşında girdiği Vargel Dairesinde usta başılığa yükselir. Makinaların arızalarını onlara el basıp titreşimleri ile tespit edecek kadar becerikli idi. Kardeşleri Muharrem ve Mustafa Arıkan, fabrikadaki önemli görevlerini bırakıp İstanbul-Eyüp’te HEREKELİLER Kumaş Fabrikası’nı kurarak ikinci Hereke’yi oraya taşımışlardır. Çünkü tüm önemli görevlere Herekelileri getirmişlerdi.
Halıhane’nin Kumaş Fabrikası’na bağlanması ile Gülizar ve Sıdıka Hanım’ların ustalığında Selahattin Gönenç, Halının yeni patronu olmuştur. Amerikan artistlerini aratmayacak yakışıklılığı ve alçak gönüllüğü ile herkesin sevgi ve saygısını kazanmış, onun zamanında fabrika ürünleri Avrupa Fuarlarında boy göstermiştir.
Deniz Harp Okulu Komutanlığı yapan Tümamiral Alper Tezeren, aynı zamanda Gemi inşa Mühendisi de olan Tuğamiral Nadir Kınay, Yeşilçam’ın unutulmazları Serpil Gül ve Tugay Toksöz, Hereke’de doğan Ayşegül Aldinç, Doktor Agah Bey, Bahriye Paşaları Abdullah Teoman ve Ahmet Bey ile Kurmay Albay olup Amerika Askeri Ateşeliği yapan Behzat Bilgiç ve Ağır Ceza Hakimi Kamil Yıldırım, Rejisör Avni Kütükoğlu, Tarih Doçenti ve TC Kültür ve Turizm Bakanlığı Müşteşarı Haluk Dursun, 2015'de kurulan hükümetin Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı'na atanan Gümüşhane asıllı Fikri IŞIK  Hereke’den çıkan önemli kişilerdir.



HEREKEDE SOSYAL YAŞAM

Dini Bayramlar bugünden farksız kutlanırken, Milli Bayramların yeri GÖBEK ismi verilen, fabrika önündeki alandı. 19 Mayıs’ta yelken ve kürekçiler futa ve şarpilerini dahi alana getirirler, futbolcular eşofmanlı olarak yerlerini alırlardı.










Cumhuriyet Bayramı kutlamaları ise tek kelime ile muhteşemdi. Hava karardıktan sonra herkes fabrika önüne gelir, fabrikaca yaptırılan meşaleler delikanlılara dağıtılırdı. Çocuklar da kendi becerileri ile konserve kutularını sopalara bağlayarak ağabeylerinin arkasına takılırlardı.
Meşalelerin arkasında tüm Hereke halkı kasabanın bütün caddelerini marşlar söyleyerek sert adımlarla dolaşırdı. Alayın sonuçlandığı Göbekte bekleyen davul-zurna ile gece yarısına kadar mahalli oyunlar oynanır, herkes evine mutluluk içinde dönerdi.
Şimdi kutlanmayan 1 Mayıs Bahar Bayramında fabrika yemekhane salonu herkese açık etli pilav-ayran ziyafetine sahne olurdu.
Bu şenliğe iki ay sonra Yukarı Hereke’den karşılık gelmektedir. Yaylada düzenlenen HACET Bayramlarında kazanlarla yapılan nohutlu pilav ve kavurmalar, yufka ve ayran eşliğinde ikram edildikten sonra, YAĞMUR DUASI yapılırdı. Yıldız, Soyka ve Küçük atın favori olduğu at yarışları ile bitirilen bu gün ananevi idi.
Üzüm ve kiraz zamanları Çamlıbahçe’de yarışmalar düzenlenir, Körfez halkı Hereke’ye gelirdi.
Her yıl ananevi olarak yapılan toplu sünnet düğünlerine meşhur ses sanatçıları davet edilirdi.



Dünya Şampiyonlarının katılımı ile yapılan yağlı güreşlerde Çamlıbahçe bayram yerine dönerdi. Yukarı Hereke’de de 1956 yılında böyle bir gün tertip edilmiştir.


Hereke ve yöresinde genç kızların darbukasından ve çobanların kavallarından başka müzik aleti çalınmamıştır. İstanbul’un fethinden sonra düğünler için Çingenelerden çengi ve çalgı kiralanmaya başlanmıştır. Rumeli Türklerinin beraber yaşadıkları Rum’lardan esinlenerek kendi ritimlerine uydurdukları KASAP HAVASI ve bir İstanbul klasiği olan BAHRİYE ÇİFTETELLİSİ ve gelin almalarında gelinin siyah şemsiye altında, damat evine götürülüşünde çalınan gelin alma havası (Aliş’imin kaşları kara) zamanla ananevi bir alışkanlığa dönüştü.

Evlenme düğünlerinin pek azı çalgılı, çengili ve gelin alma alayı ile yapılırdı. Fabrika yemekhane salonu kasabada Halkevi görevindeydi. Günün moda dansları ile devam eden orkestralı asri düğünler gençlerin çiftetelli ve kasap havaları ile devam eder, güzel sesli delikanlıların şarkıları ile sonuçlanırdı.

 Kazanlarla yapılan limonata ve kuru pastalar düğün sırasında ikram edilirdi. Orkestrasız yıllardan önce Zeki Birol, sonraları Kenan Baran akordeonları ile tek başlarına düğünlerin müziğini yapmışlardır.
İstanbul’dan turneye çıkan tiyatro ve müzik gruplarının ilk durağı hep Hereke olurdu. Hamiyet Yüceses’in 1952 de konser için Hereke’ye gelişi olay olmuştu.
Yurdun 67 ilinin 60’ında sinema olmadığı günlerde (1924) Hereke sinema ile tanışır. Çamlıbahçe’deki yazlık, yemekhanedeki kışlık sinemalar yurda getirilen filmleri İstanbul’dan sonra Herekelilerle buluştururdu. 1935 yılında tam teşekküllü Hereke Bandosu göreve başlamıştır.

Ortaokulun 1954’de Çamlıbahçe’de açılmasıyla yazlık sinema ilk önce Halıhane üstünde, daha sonra da deniz kenarında hizmete devam eder. Yemekhane batısı bölünerek, kışlık salon küçültülür. Bu arada yazlık, büke ve yeni sinemaları da hizmete girmiştir. Büke Sineması’nın altındaki küçük kapalı salon cumartesi ve Pazar günleri sinema için çocuklara tahsis edilmişti. Tarzan ve Kovboy filmleri çocukların gürültüleri arasında zevkle seyredilirdi. Pazartesi yabancı, Perşembe yerli filmlerin ilk gösterildiği gecelerdi ve memurlara aitti. Kışlık Fabrika sinemasına bilet ile girilmez, çalışanların ücretle aldığı paso ile girilirdi. 60’lı yılların sonunda Cumartesi ve Pazar günleri bayanlar matinesi biletli olarak başlatıldı.
Fabrika lokali, memurlarının ve günün iktidar yağcılarının faydalandıkları bir yerdi. İşçi haklarının sözde koruyucuları sendikacılar, yüzleri kızarmadan bu güzel mekânın keyfini çıkarmışlardır. Yaz aylarında Defne, Yalova ve Prens Adaları’na motor gezileri tertiplenirdi. Çamlıbahçe’de Tarzan Burhan’ın, tahta iskele yanında Ekrem ve Bahattin kardeşlerin gazinoları işçi ve esnafın dinlenme yeridir.

İstasyonda fabrika mensuplarına ait gıda kooperatifi ve kumaş satış reyonu halkın tüm ihtiyaçlarını gidermekteydi. O günlerde bakkal sayısı bu sebeple azdı.
1949 yılında işçi yapı kooperatifi kurulur ve 1954 yılında işçiler kendi evlerinde oturmaya başlar. İstasyon altındaki evler ve PTT yıkılarak arsaya futbol sahası yapılır. Çünkü eski futbol sahasına fabrika lojmanları yapılmıştır.


HEREKEDE SPOR

1930-1950 arasında futbol, basketbol, voleybol, tenis ve masa tenisi, boks, atletizm, bisiklet, yüzme, kürek ve yelken dallarında 11 branşta spor faaliyetleri yaşanmıştır.
Tarzan Burhan’ın en iyi boksör, Hoşgör Alâaddin’in geçilmez yelkenci, Sıtkı Ergün’ün rakipsiz bisikletçi, Dede Mustafa’nın Balkan birinciliğine giden koşucu oluşları, Hilmi Bey’in tenis ustalığı Hereke sporuna damga vurmuştur.

Haydar ve Cengiz kardeşler, Küflü Kamil, Alaeddin Altın, Ziya Özen, Müfit Teoman, Seferin Mehmet ve Nezih Akman’ı takiben Necati Kınay, Mecit Yalçın, Erol Özen, Nazım Demirtaş ve diğerleri.. Hereke’nin yunusları olmuşlardır.
Kürek dalında ise Cemal Reis ve Muhsin Çivi’den görevi devralan Arnavut İsmail, Tatar Şerif, Mehmet Çivi, Dede Ruhi, Tatar Nazif, Ruhi Süslü, Aydın Teoman, Rıdvan Yanılmaz, Ferruh ve Feridun Yüksel, Adil Bilgiç, Saim ve Şadan Akman, Naci Yılmaz küreklerini Mustafa Çınar, Behzat Bilgiç, Sayım Akaçık ve Milli formayı yakalayan Ünal Karaali’ye teslim etmişlerdir.
1963’te İstanbul’dan transfer edilen Sarı ve Kara Kemal, Arap Hikmet ve Erdinç, Türkiye birinciliklerini devam ettirmişlerdir.
1925 yılında kurulan Sümerspor, fabrikanın kapanışından sonra kulübü devralan Belediyenin kulübü Nuh Çimento Fabrikasına devretmesiyle ömrünü noktalamıştır.




FUTBOL

30 Ağustos zaferinin sonrası, 3. Ordu Ali Rüştü Naili Paşa’nın komutasında Kışladüzü’nde karargâh kurmuştur. Yunanlıların kasabayı terk ettiğinde kurtuluşu yaşayan asker, sivil tüm gençler özgürce futbol oynamaya başlamıştır. Ali Rüştü Naili Paşa’nın önderliğinde 1922 sonunda Hereke İdman Yurdu Kulübü kurulur. Yeni fabrikanın müdürü Reşat Bey gençlere sahip çıkar ve 1925’te kulübün adı MENSUCAT SPOR olarak değiştirilir.Ali Karaman’ın da yer aldığı kadronun en iyi futbolcusu sağaçık Fikri Kahya olmuştur.



Şadi Genç’in kaleciliğinde iki Muzafferli, Hamur Ahmet, Celal Buyruk, Kovboy İbrahim, Remzi Keskinbora ve Hoşgör Alaaddin’li takımın ismi Sümerbank’a geçiş sebebiyle 1941 Nisan’ında Sümerspor olmuştur. Badanacı Salim’in yıldızlaştığı kadro 40’lı yılların sonunda yenilenir. Bahçıvan Haşim Ağa’nın oğlu CAKCAK Cemal, Öznur Ertan, Çıta Burhan takımın kalecileridir. Ateşçi Hasan ve Hüseyin, Adnan Şanko, Yusuf-İsmet ve İlhan Toray Kardeşler, Hayri Demiray, Nuri Erdoğan, Nermi Günday, Alaaddin Gün, Yılmaz Buyruk, Centilmen Şemsi, (Arap) Osman Erze, (Kumcu) Ergün Dönmez, (Tosba) Nejat Özdemir, Oral Demiray, Abidin Yıldırım, Özkan Düzel, Vural Gencer 50’li yılların sonuna kadar başarılara ortak olmuşlardır. Kulübün son zamanlarında Doğan Dolay, Bülent Buyruk, Bozkurt Güven, Ali Doğan, Erkal Düzel, Tavşancıllı Günal ile Asım kadrodadır.
Yeni isimler ve yepyeni sloganlarla yapılanacak olan, esnafın takımı YILDIZSPOR ‘u kurmak için Doktor Mithat Ersoy başkanlığında Rahmi Hızal, Sırrı Erdoğan, Lâmi Dinçer, Şadi Genç, İbrahim Alpak ve Süleyman Soysal 1951 yazında HEREKE GENÇLİK kulübünün evraklarını Ankara’ya gönderirler. Fakat fabrika yöneticileri de Sümerspor’un ismini Hereke Gençlik olarak değiştirip tescili için Ankaraya gitmişlerdir. Siyasi güçlerini kullanarak bunu başarırlar. Genel müdürlükten gelen yazı Mithat Ersoy ve arkadaşlarını şok etmiştir.
Evraklar yenilenir ve yeni bulunan Yıldızspor adıyla tekrar müracaat edilir. Sonuçta 21 Ocak 1953 günü tescil edilen kulüp 2. Kümede faaliyetine başlar. Sümerbank’ın tehditleri durmaz. Belediye Başkanı Tayyar Yıldırım’ın başkan yapılmasını şart koşarlar. Sümersporlu futbolculara Yıldızspor forması giydirilir ve Tayyar Bey’in başkanlığında Atatürk Anıtı’na çelenk konularak kulüp halka takdim edilir. Yıldızspor’un o günkü kadrosunda Erdoğan Köseören, Davut Yılmaz, Yaşar Akşit, Fehmi Yakar, Deve Aykut, Halit Bartın, Çuvalcı Metin, Hoşgör’lerin Feridun ve Halidun, Bodur Hüseyin, Güngör Coşkuner, İlyas Bey’in Zafer, Mustafa Çınar, Postacı’nın İbrahim, Suat Şener, Kedi Nedim, Hortlak İsmet ve Tahsin yer almıştır. Kulübün ilk resmi golünü atmak Yukarıpazar maçında Bodur Hüseyin’e nasip olur.
Tabelası ile ilk kulüp binası Büke Sineması altıdır. Hoşgör’ün kahvesi, Rahmi Hızal’ın bodrumu, son olarak Bora’ların kahvehanesi kulübün binaları olmuşlardır. Rahmi Hızal zamanla yönetici olarak tek kalır. Dükkânının çekmecesinde kulüp evraklarına, bodrumunda da malzemelerine sahip çıkar. Yetişkinliğe erişen kabiliyetli gençlere lisans çıkartır. Bazen kamyon üstünde, çoğu zamanda kaçak olarak trenle İzmit maçlarına takımı götürür, getirir... 1970 şampiyonluğunu yaşadıktan sonra emekliliğini istemesinde çok haklıdır. 15 yıl bütün baskılara ve zorluklara göğüs gererek hizmet etmiştir. RUHU ŞAD OLSUN.


1961-62 sezonunda kaderin cilvesi olarak 2 takım aynı kümededir. Aralık ayının soğuk ve çamurluİzmit Stadı’nın zemininde Hereke’nin çocukları iki ayrı takım ve rakip olarak karşılaşır. Sümerspor, kaliteli lacivert-beyaz çubuklu forması ve özel imalat ayakkabıları ile donatılmıştır. Yıldızsporlular ise 1952 den 1966 ya kadar 15 yıl süreyle giyecekleri parçalı yeşil kırmızı forma ve ikinci el ayakkabılarla karşılarına çıkar. Maçın favorisi Sümerspor’dur. Kaleci Deli Ahmet’in hayatının maçını oynadığı oyunda, genç Yıldızspor kaya gibi sert çıkar. 75. dakikada takımın en genci 14 yaşındaki OĞUZ CANSEVER’in golü 40 yıllık Sümerspor’un sonunu getirir. Sahalara son çıkışları olmuştur. Fabrika yönetimi ertesi gün futbol şubesini kapatacaktır.
Yıldızspor bu başarıları, kadrosundaki; kaleciler Deli Ahmet (ALGI), Zafer Bender, Aydoğan  Tunay ve Ali, Sinan Erze, Yalçın Öner, Kantin Süleyman, Kasap Hüseyin, Rahmi Çetinkaya, Harun Çukur, Aytekin Tunay, Selahattin Çap, Gürhan Dinçer, Selahattin Alpak, Şengül Kaçarel, Oğuz Cansever, Osman Ergün, Zeki Kaymaz, Şadi Yılmaz ve Ünal Erdoğan ile kazanmıştır.

1962-63 sezonunun son maçında hükmen mağlup sayılarak şampiyonluğu kaçırmalarına rağmen, o sezon Osman Ergün’ün 28, Oğuz, Şadi Yılmaz, Zeki Kaymaz ve Efe Şengül’ün 30 golü ile toplam 58 gol atarak rekor kırmışlardır.

F
1969-70 sezonu Zonguldak’ ta oynanan Yılmazspor final maçının 2-1 kazanılması bu sefer şampiyonluğu Hereke’ye getirmiştir. Genç Turan Keskinbora’nın ‘’HEREKE YILDIZ ADIMIZ-YEŞİL KIRMIZI RENKTE AKAR KANLARIMIZ’’ bestesi uzun yıllar dillerden düşmeyecektir.

 Herekeli takımını uzaklarda da yalnız bırakmamıştır. Sabaha karşı Hereke girişinde kendilerine büyük bir karşılama yapılır. Tüm caddeler geçilerek Atatürk alanına kadar zafer şarkıları ve oyunlarla dolaşılır. 30 ağustos’ta tertiplenen konserli büyük sünnet düğünü coşkusuyla Yıldızspor sevgisi zirveye varmıştır.
Tiyatro ve folklor kolları kurulur. Piyesler ve müzik geceleri tertiplenir.

Abdurrahman Tunay, Halil Vardar, Aydın Tunay, Vural Gencer, Mustafa Akşit, Turan ve Turgut Erman, Aytekin Tunay, Faik ve Sami Günalp, Recep Sarıoğlu, Cavit Akkaş, Osman Ergün, Şadi Yılmaz, Mahir Tan, Mustafa Gülşen ve Posek Hüseyin’li kadro Rahmi Hızal’ın başkanlığında Zeki Töngek, Sadık Kahveci, Ziya Bora, Daniş Keskingöz ve Nejat Özdemir’in yönetimi-Hayri Kösemen’in direktörlüğünden sonra bu güzellikler yaşanmıştır.

    

1974 yılından 1987 yılına kadar yaşanan başarılarda ise; Tunay Büker, Taner Tan, Eyüp Ali Durmaz, Mustafa Atik, Mustafa Dizdar, Karabacak Ahmet, Haluk Aslan, Erkan Kırkoçoğlu, Saim Akman, Tuncer İsfen, Poke Zafer, Ergün Gencer, Kaleciler; Nuri Durmaz, Metin Gültekin, Emin Öksüz, Engin ve Emin Ören kardeşler, Sinan İpekten, Sedat Yazıcıoğlu, Tavşancıllı Mehmet ve Tamer Koç’un büyük emek ve fedakârlıkları bilinmektedir.

1995 grup birinciliğinden sonra 3. Lige çıkış maçlarında, eski futbolcumuz İsmail ÖNER’in teknik direktörlüğündeki tüm azmine rağmen, son maçta ümitler bitirilmiştir.
2000 yılındaki kongrede 1953’te esnafın kurduğu kulübün adı siyasete oyuncak verildiğinde belediyeyi eline geçirenlerin deneme tahtası olmuştur.
Ali Doğan, Ferhat Özdemir, Burhan Kum, Osman Ergün, Cengiz Maraşlı, Ahmet Arıt, Şadi Biçer, Şadan Biçer ve Nihat Çelik son devrin kulüp başkanlığını yapmışlardır.


 Yukarı Hereke yeni ismi Herekespor'la mücadelesine devam etmekteyken Yıldızspor ile birleşmiştir.
 Lefter, Can Bartu, Özcan Arkoç’lu Fenerbahçe’de, genç takımdan yükselerek oynayan Özkan Düzel, Manisa, PTT ve Ankaragücü kalelerini 1. Ligde uzun süre koruyan Aydoğan Tunay, Giresunspor ile 2. Lig şampiyonluğu yaşadıktan sonra 1. Ligde de 4 yıl kaptanlık yapan Oğuz Cansever, Eskişehir-Giresun ve Kayserispor’da yıldızlaşan İsmail Öner, Beykoz-Vefa ve Mersin’de bizi temsil eden Selahattin Alpak, Kocaeli-Trabzon ve Galatasaray’da harikalar yaratan Orhan Akyüz, Hereke futbolunu zirveye taşımışlardır.
 

























HEREKE'NİN ÖREKESİ

Yukarıda masalımsı geçmişini anlattığım Hereke'yi büyük tehlikeler beklemektedir. Kaçınılmaz günler gelir çatar. Yıl 1968. Mezarlık karşısındaki Zeytinlik, Sümerbank yapı kooperatifi iken, Belediye Başkanı Tayyar Yıldırım'ın aracılığı ve yönetim kurulunca Nuh Çimento sanayine devredilir.

Hereke, ÖREKE'sini görmeye başlamıştır. Başbakan Süleyman Demirel destek verdiği Çimento'nun temelini atar. Refik Ör ve birkaç arkadaşının engel olmak istemleri netice vermemiştir. Kısa süre sonra sahildeki Mezbaha da Çimento'ya ikram edilir.

Sümerbank 1971'de ilk emeklilerini vermiştir. Kasabada kooperatif yeri bulunmayınca Yarımca ve Tütünçiftlik'e göç kaçınılmaz olacaktır. Bu olay Tavşancıl ile birleşip İLÇE olma idealini de yok etmeye yetmiştir.

1968'da Öreke'nin dişleri ikinci derin yarayı da açar Hereke'de. Tren yolu hattı ikileneceğinden tüm deniz sahili yok edilir. Otobandan çıkan hafriyatın da eklenmesiyle Deniz Hamamları dâhil denize girecek bir karış yer kalmamıştır.

1994'de Öreke'nin en sivri dişi, Hereke'ye en büyük yarayı açar. 150 yıl önce Saray'dan gelen yolun sonuna gelinir ve Hereke'yi Hereke yapan Kumaş Fabrikası, özelleştirme dümeniyle beş paraya kapatılır.

1997'de Bülent Ecevit ve Mesut Yılmaz koalisyon hükümeti, beldeyi sahiplenir. Sümerbank lojmanı ve evleri Kocaeli Üniversite Kampusu yapılır. Yaraya merhem sürülmüştür.
Herekenin varoluş sebebi, Ulupınarında Belediye tarafından son menü olarak Nuh Çimentoya ikramıda acaba Herekeye atılan son kurşun mudur; bilinmez..
Hereke'de Herekeli sayısının onda bire düştüğü günler gelmiştir ki, hiç umulmayan son bir yumruk Hereke'nin suratında patlar. Hereke'nin Örekesi muradına ermiştir. Daha düne kadar insanlarının Hereke'ye iş almaya, çocuklarının ortaokula okumaya geldikleri Yarımca ile Tütünçiftliğin oluşturduğu KÖRFEZ ilçesi Belediyemizi gasp etmiştir. Bir ay sonraki 23 Nisan'dan sonra 19 Mayıs, 29 Ekim Cumhuriyet bayramları Hereke'de kutlanmaz olur. Oysa 1948'de kurulan Belediye'den önceki yıllarda bile tüm bayramlar en güzel şekilde kutlanmıştır. Böylece bayramlarda heykeli önüne getirilecek çelenklerle mutlu olan Atamızı bile üzdüklerinden eminiz. Herekelinin bir avuç kaldığı Hereke'den tepki beklenebilir miydi?
Öreke, Hereke’ye yapacağını yapmıştır. Acaba ceremesi de olacak mıdır? Bilinmez.. Ama inancım odur ki, zamanı geldiğinde İLAHİ ADALET önünde hesabı alınacaktır.
1948’de Mehmet Birol’un temelini attığı belediyemize – Tayyar Yıldırım, Dr. Mithat Ersoy, Ali Gelenbe, Hüseyin Tetik, Mustafa Eser, Şadi Biçer, Ahmet Arıt ve Esener Macıl başkanlık yapmıştır.



RÜYA GİBİ HER HATIRA...

· Baktığı fakir hastalardan ücret almayan Doktor Muhsin Alataş
· Hereke düzlüğüne adını veren Yalı Bağları
· Kadıköy’den Bağdat’a kadar geçtiği heryerde ismi Bağdat Caddesi olan(siyasilerce adı Tayyar Yıldırım yapılan) tarihi Bağdat Yolu.

· Kore’de görev yapan Yüzbaşı Rıfat, Mehmet Enç, Hüseyin Ersu ve Balıkçı Efe Dayı
· At arabacıları; Arap Abdi, Dikmen Amca ve Boşnak Kemal

· Balık ekmekçi Kıratlı Faik, çekirdekçi Fethi ve Tahsin Amca, Oduncu Deli Hasan, Deniz Hamamı’nın bekçisi Laz Yusuf, ayakkabı boyacıları Pala Şuayip ve Çingene Yusuf
· Tavşancıllı Sütçüler Nazik Teyze ve Şaban Amca
· Türkçe Ezan okuduğu için gericilerce naylon lakabı takılan …. Hoca
· Bazı kendini bilmezlerce Sümer ismi verilen tarihi camimiz ve ilkokulumuz
· Cumartesi günleri Karamürsel ile irtibat sağlayan Fedai Kaptan’ın motoru
· Ereğli’den sandal ile getirdikleri, mısır, erik ve dutu mahalle aralarında bağırarak satan Kör Hüsnü, Kara Ahmet ve Veis Amcalar
· Gizemli mağaralarında bakla falı bakan KUŞ Fatma ve eşi
. Sinemanın afişçisi Deli Hayri
. Hereke'nin en mutlu çifti (GUGUK) Şeytan Fatma ve Deli Emin
. Hereke Koyu'nun rüzgarıyla dans eden şarpi ve pirat yelkenlileri
. Balık yemi yapılan minare kabuklusu ayaklılar, istiridyeler, yunus ve kılıçbalıkları.. vatoz ve uskumrular
. Kiraz zamanı yaptıkları Nakıl'ları istasyon ve karayolunda satan çocuklar
. İzmit'in pişmaniyesi, Karamürsel'in eriği, Değirmendere'nin fındığı, Kandıra'nın yoğurdu, Darıca'nın enginarı, Gebze'nin tütünü, Tavşancıl'in üzümü, Yarımca'nın kirazı, Hereke'nin hem delikanlısı, hem kızı...



Kaynaklar:
*Tarih Araştırmacısı Prof.Dr. ÖNDER KÜÇÜKERMAN
*Türkiye Gazetesi Belgeseli
*Kocaeli Gazetesi Belgeseli ( Atilla Oral)
*İsmail Hakkı Çınar
*Ahmet Eğriboz (Müdür Reşat Bey’in oğlu)
*Körfez Belediyesi Kültür Belgeseli
*TRT Belgesel Yayınları
*Cevdet TüRKAY (Başbakanlık Osmanlı Oymakları Arşivi)

***Kendilerine değerli katkılarından dolayı teşekkür eder, sonsuz sevgi ve saygılarımı sunarım.




GENÇLİĞE SÖYLEV


EY TÜRK GENÇLİĞİ! Birinci ödevin; Türk bağımsızlık ve Cumhuriyetini sonsuza değin korumak ve savunmaktır.
Varlığının ve geleceğinin biricik temeli budur. Bu temel senin en değerli güven kaynağındır.
Gelecekte de vatan içinde ve dışında seni bu kaynaktan yoksun etmek isteyen düşmanlar olacaktır.
Birgün bağımsızlığını ve Cumhuriyetini korumak zorunda kalırsan, ödev almak için bulunacağın durumun zorluklarını düşünmeyeceksin.
Bu düşmanlar, bütün dünyada benzeri görülmedik bir utkunun sahibi olabilirler. Zorla ve aldatıcı düzenlerle sevgili vatanın bütün kaleleri alınmış, gemilikleri ele geçirilmiş, orduları dağıtılmış ve vatanın her köşesine düşman girmiş olabilir.
Bütün bu koşullardan daha acıklı ve daha korkunç olmak üzere; vatanında işbaşında olan soysuzlar; aymazlık ve sapkınlık içinde olabilir; hayınlık da yapabilirler. Dahası, kendi çıkarlarını düşmanlarımızın siyasal erekleriyle birleştirebilirler.
Ulus,yoksulluk ve sıkıntı içinde ezgin ve bitkin düşmüş olabilir.
Ey Türk geleceğinin gençliği! İşte bu ortam ve koşullar içinde bile görevin; Türk bağımsızlık ve Cumhuriyetini kurtarmaktır. Bunun için sana gereken güç, DAMARLARINDAKİ SOYLU KANDA VARDIR!

NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE...

GAZİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK
20 Ekim 1927.
                                                                                                                       Çeviri:OSMAN ERGÜN






























Osman ERGÜN
     HEREKE

TEL:
0552 5119494

0262 5112389

EMAİL: osmanergune@gmail.com

***Osman Ergün 1950 sonrasını yaşayarak anlatmıştır. Emekliliğini ''Öreke''den nefret ederek geçirmektedir.


ne ararsın tanrı ile aramda
sen kimsin ki orucumu sorarsın?
hakikaten gözün yoksa haramda
başı açığa neden türban sorarsın?

rakı, şarap içiyorsam sana ne
yoksa sana bir zararı, içerim
ikimiz de gelsek kıldan köprüye
ben dürüstsem sarhoşken de geçerim.

esir iken mümkün müdür ibadet?
yatıp kalkıp atatürk'e dua et...
senin gibi dürzülerin yüzünden
dininden de soğuyacak bu millet.

işgaldeki hali sakın unutma
atatürk'e dil uzatma sebepsiz
sen anandan yine çıkardın amma
baban kimdi bilemezdin şerefsiz!...



HEREKEDE SONBAHAR'ı izlemeye devam edin